“Bütün cihan işitsin ki efendiler, artık İzmir hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı kutsal bir topraktır.”
Mustafa Kemal Atatürk
Foto 1: Türk Ordusu’nun İzmir’e girişi.
Ankara’da Büyük Millet Meclisi, Ordularımızın 9 Eylül 1922’de İzmir’e Giriş Haberini Fransız Generalden Aldı
Türk Milletinin kadınıyla erkeğiyle tüm varını yoğunu ortaya koyup vatanımızı kurtarabilmek için yapacağı son savaş olan Büyük Taarruzun başarısı için gizlilik en önemli unsur olmuştur. Bu sayede bütün faaliyetlerimiz mümkün olduğunca düşmandan gizlenmiş ve beklemedikleri yerden yaptığımız saldırı ile baskın etkisini yaratmıştık. Gerisi komutanlarımızın maharetlerine ve Mehmetçiğin kahramanlığına kalmıştı.
Ekrem Baydar Mustafa Kemal’in güvenini Suriye Cephesi ’nde iken kazanmış, çekilme sırasında İngilizlere esir düşmüş, Mısır’a götürülmüş, orada da esir kampının kumandanlığını yapmış, 1919’da serbest bırakılınca yurda dönmüş, İstanbul’da Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti’nde (Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı) Eğitim Şubesi’nde çalışmaya başlamıştır. Ankara’da bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektup yazarak görev istemiştir. Mektubunda, “esaretten döndüğünü, içinde alevler yandığını, bir kurmay subay olarak vatana hizmet etmek istediğini ve emirlerini beklediğini” belirtmiştir. Mustafa Kemal Paşa gönderdiği gizli cevapta ise, “İstanbul’un İtilaf Devletlerince işgalinin yakın olduğunu, Ekrem Bey’in İstanbul’da kalarak kendisine bağlı istihbarat veya yardım başkanlığı görevini yapmasını, derhal teşkilatlanmaya başlamasını, tamamlayıcı bilgi ve kadroların sonradan gönderileceğini” bildirmiştir. Böylece Felah İstihbarat Grubu, Mustafa Kemal Paşa tarafından kurulmuş ve başına da Binbaşı Ekrem (Baydar) Bey getirilmiş olur. Felah Grubu İstiklal Savaşımızda çok önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bunlardan en önemlilerinden birisi Büyük Taarruz’dan önce en ince ayrıntıları kapsayan Yunan savaş planının ele geçirilmesi olmuştur.
Mustafa Kemal planın doğru olup olmadığını öğrenmek için Binbaşı Ekrem Bey’i gizlice İzmit’e çağırmış ve orada görüşmüştür. Planın doğru olduğuna ikna olduktan sonra artık zafer için gereken en önemli hususun faaliyetlerimizi düşmandan gizlemek olduğunu, bu andan itibaren çok zorunlu haller dışında tüm haberleşmenin durdurulacağını söylemiştir. Binbaşı Ekrem Bey’e de Ankara’da sadece iki subay bırakacağını, savaşın sonuna kadar Felah Grubu ile de haberleşmeyeceğini bildirmiştir.
Alınan gizlilik kararı gereği haberleşme halen düzgün yapılamıyor, cepheden haberler vaktinde alınamıyordu. Bir başka deyişle faaliyetlerimizi düşmandan gizleme, yani istihbarata karşı koyma prensibi mükemmel bir şekilde uygulanmış oluyordu.
Gerisini Binbaşı Ekrem Bey’den dinleyelim:
Ankara ile cephenin arası kesik bulunduğundan sürekli toplantı halinde bulunan Büyük Millet Meclisi taarruzun sonucu hakkında bilgi bekliyor fakat hiçbir şey öğrenemiyordu. Meclis Başkan Vekili, durmaksızın telefonla Genelkurmay Başkanlığı’nı aradığı halde karşısına hep aynı şahıs yani Kurmay Yarbay Mehmet Ali Bey çıkıyor ve cepheyle bağlantısı olmadığını söylüyordu. Nihayet mecliste heyecan son haddini bulmuştu. Asker meslektaşım Mehmet Ali Bey’i çok sıkıştırmış olacaklar ki bana şu şifreyi çekti:
“Cepheyle irtibatım yok. Meclis benden ordumuz hakkında devamlı bilgi istiyor. Sizin bu hususta bilginiz varsa bildirilmesini, yoksa tahkiki yoluna gidilmesini rica ederim. Mehmet Ali.”
İş anlaşılmıştı. Mustafa Kemal Paşa Ankara’da ve çevresindeki İngiliz ajanlarını tam manasıyla “uyutmuş”, onları her türlü bilgiden mahrum bırakmıştı.
Bu şifre üzerine Kızılay Başkanı Hamit Bey’e telefon ederek yakın dostu bulunan Fransız İşgal Kuvvetleri Komutanını ziyaret etmesini ve mümkünse ordumuzun taarruzu hakkında son bilgileri ondan öğrenmesini rica ettim. (Hamit Bey o günlerde, aynı zamanda Ankara Hükümeti’nin İstanbul’daki temsilcisiydi. Siyasi temsilci sıfatıyla resmen ve açıkça yabancı devletlerle Mustafa Kemal’in temasını o sağlıyordu. Biz de Felah Grubu olarak Fransızlarla irtibat için ondan faydalanıyorduk.)
Fransız İşgal Kuvvetleri Komutanı General Charpie (Şarpi) Hamit Bey’i güler yüzle ve ayakta karşılayarak daha o bir şey sormadan şunları söylemiş:
“Tebrik ederim. Süvarileriniz İzmir’e girmeye başladı.”
Türklük dünyasına ilk büyük müjdeyi Fransız generalinin ağzından almıştık. (Kaderin cilvesine bakın yurdumuzu işgal eden bir ülke olan Fransa’nın temsilcisinden işgalin bitişi ve zaferin müjdesini alıyorduk. –Yazarın yorumu-) Hamid Bey çok sevinmiş, teşekkür etmiş, durumu bana anlatırken:
“İkram edilen kahveyi nasıl içtiğimi hatırlamıyorum.” demişti.
Durumu şifreyle hemen Ankara’ya, Genelkurmay Başkanlığı adresine bildirdim:
“Süvarilerimiz İzmir’e girmiştir. (Ekrem)”
Bu telgrafı alan Ankara’daki Kurmay Yarbay arkadaşım keyfiyeti derhal Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili ’ne telefonla bildirmiş.
(Yazarın notu: Bu konu Prof. Dr. Kemal Arı tarafından Üçüncü Kılıç adlı kitabında Kazım Özalp’in Millî Mücadele kitabı referans gösterilerek doğrulanmıştır. Fransız gemisindeki telsiz aracılığıyla İzmir’in kurtarıldığı müjdesi Ankara’ya (İstanbul vasıtasıyla) iletilmiştir.)
Bu haber üzerine meclis üyeleri bir anda heyecan ve sevincin zirvesine ulaşmış. Ağlayanlar, öpüşenler, birbirine sarılıp kutlayanlar uzun süre seyredilmiş.
O gün hemen Ankara’dan ikinci bir şifre telgrafı aldım. Bu telgrafta Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili, “Yüz bir pare top atışıyla bu başarıyı ilan edelim mi?” diye soruyordu. Süratle şu cevabı verdim:
“Benim vazifem haberleri elde edip alakalı makama bildirmektir. Yüz bir pare top atılarak ordumuzun başarısının ilanı mevzuunda hiçbir şey söylemek benim vazifem içinde değildir. (Ekrem)” (Ekrem Baydar’ın hatıratından.)
Foto 2: İzmit’te Fransız diplomat Claude Farrere ve Mareşal Gazi Mustafa Kemal, sağında Kızılay 2. Başkanı Hamit Bey (Hilaliahmerci (Kızılaycı) Hamit (Hasancan) Bey), 1922. (Mustafa Kemal Paşa İtilaf Kuvvetleri temsilci ve komutanlarıyla; İngiliz, Fransız ve İtalyanlar gibi yabancılarla yapılan siyasi ve diplomatik görüşmelerde; yabancı ajanslar aracılığıyla Avrupa’ya Batı dünyasına duyurmak istediği protesto veya mesajlarının yayılmasında, İstanbul’da görevlendirdiği Kızılaycı Hamit (Hasancan) Bey’den yararlanmıştır. Kaynak: Dr. Fethi Tevetoğlu, Atatürk’le Samsun’a Çıkanlar)
No responses yet